Kitap Önerileri
Kitap Okumalarınız için
Tavsiye Edeceğim Kitaplardan Biri;
KÖYLÜLERDEN FRANSIZLARA
/ Eugen Weber
Fransa Kırsalının Modernleşmesi;
1870 - 1914 yılları arası
Sosyolojik İnceleme Kitabıdır.
Paris o dönemde Parizyen zümrenin yaşadığı elit bir yer iken ya 100km
uzaklıktaki bir bölgenin halkı Paris halkından nasıl 500 yıl gerideydi.
Parisli buraya gittiğinde yabancı bir ülkeye gitmiş gibi hissetmekte
ve gerçekten kendisine de yabancı gibi davranılmaktaydı.
İşte Fransız devletinin 1870'den sonra çok daha bilinçli ve istikrarlı
hale gelen politikası, bu mekansal ve zamansal mesafeleri kapatmak,
kırsalı modernleştirmek ve medenileştirmek, kendilerini Fransız
görmeyen ve bir Fransız gibi konuşmayan, hissetmeyen ve düşünmeyen
köylülerden, uygar ve vatansever Fransızlar yaratmaktı.
Amaç, zihinlerin ve bedenlerin içine yerleşmek, Fransız gibi düşünen,
Fransız gibi hareket eden, oturan, kalkan, yemek yiyen,
vatanseverler yaratmaktı. Araçlar ise Okul, Yol ve Askerlikti.
Okulda Fransız diliyle Fransızlık öğretildi, artık dil salt bir
ülke yönetme ve iletişim aracı olmaktan çıkıp bir zihin yönetme
aracına dönüşüyordu. Yollarla ve demir yollarıyla coğrafi
engeller aşıldı, ürünler ve insanlar taşındı, mekansal mesafe
kısaltıldı. Askerlikte ise, hem boyun eğme hem de kendini feda
etme öğretildi. Bunların yanı sıra, piyasaların entegrasyonu
para ve ölçüm birimlerinin standartlaştırılması ve emek göçü de
ulusal birliğin oluşmasında etkili oldu.
Bu anlamda 1870'de nüfusun büyük bölümünü oluşturan
Taşralıların ve Köylülerin Dilsel, Düşünsel, Duygusal ve Davranışsal
Fransızlaştırılmasıyla Fransız Ulusu inşa edildi.
Son derece değerli bir Sosyolojik Araştırma Kitabıdır.
İyi okumalar
Kitap okumaları için tavsiye edeceğim kitaplardan biri;
KURTLARLA
KOŞAN KADINLAR olacaktır.
Yazarı Dr.Clarissa Pinkola Estes,
bu kitabı 1971 yılında yazmaya başlamış ve 20 yılı aşan sürede bitirmiştir.
Çalışma on sekiz dile çevrilmiş ve kadınların içsel yaşamları konusunda önemli
bir çalışma niteliğinde klasik olarak değerlendirilmiştir.
Kitap içinde pek çok hikaye ve masal bulabileceksiniz, hepsinin kendi iç öğretisi var. Yazar Jungcu Psikanalist yetkinliği ile çözümlemeler yaptığından, bilinen eski öyküleri derleyip önce hikayeleri sonra da değerlendirmelerini bizlerle paylaşmaktadır. Hikayelerin içindeki öğreti, karakterler ve olaylar zincirini yorumlarken, bizlere farklı bakış açıları ile muhakeme yeteneği kazandırmayı hedeflediğinden okuyanlar için kıymetli bir rehber kitaptır.
Masallar! Kitapta, İnsanlığın ortak bilinçaltının aynaları olduğu düşünülen masallar aracılığı ile kadın psişesinin derinliklerine iniliyor. Farklı kültürlerden derlenen masallar, kadınların ilişkileri, kişisel imgeler ve bağımlılık temaları ile işleniyor. Örneğin Afrika kökenli bir hikaye ile kadının ikili doğasını yansıtırken, Ortadoğu’ya ait bir masal, sıradan bir kilim gibi görünen büyülü bir halının toplumun önyargılarını ve görünüşe ne kadar kolay aldanıldığını ortaya koyuyor.
Neden Kurtlar ile Kadınlar benzeşirler?
Bir örnek;
Kurtlar hiçbir zaman, bir kokuyu kaybedip onu tekrar bulmak için dolanıp durdukları zaman olduklarından daha tuhaf gözükmezler; Havada zıplarlar, daireler çizerek koşarlar, burunlarıyla toprağı didiklerler, yeri tırmalarlar, ileri doğru koşarlar, ardından geri-geri koşarlar, sonra kımıltısız kalırlar. Sanki akıllarını yitirmiş gibi görünürler. Ama aslında yaptıkları şey, bulabilecekleri bütün ipuçlarını toplamaktır. Bu ipuçlarını dişleyerek havadan yere indirirler, akciğerlerini yer düzeyindeki ve omuz düzeyindeki kokularla doldururlar, yakında oradan kimin geçtiğini bulmak için havayı tadarlar; kulakları çanak antenler gibi döner, uzaklardan gelen iletileri toplar. Tüm bu ipuçlarını bir yere yığdıktan sonra ne yapacaklarını iyi bilirler.
Bir kadın en çok değer verdiği hayatla temasını yitirip onu yeniden yakalamaya çalışarak oraya buraya koşuşturduğunda, savruk ve özensiz gözükse de aslında çoğu zaman bilgi toplamakta, bunun bir tadına bakmakta, şuna bir pençe atarak yakalamaktadır. Çok çok ona ne yapmakta olduğunu kısaca açıklayabilirsiniz. Sonra, kendi başına bırakın. Elde ettiği ipuçlarından gelen bütün bilgileri işler işlemez, o zaman tüyleri taranmamış kedi veya şaşı tavuk kulübüne üye gibi değil tekrar bilinçli bir şekilde hareket edecektir.
Kişisel gelişimimiz için ve satır
aralarını okuyabilmemiz için rehber bir kitaptır, lütfen okuyunuz; sonrası
konuları değerlendirmek için iletişim kurmak üzere isterseniz yazışırız.
Bu sayfanın ilk kitabını, markamın da çıkış felsefesi oluşturan Farklı Bakış Açıları konusuna değinen bir kitaba ayırdım.
Buonun Tasarım ürünleri ilhamını “Farklı Bakış Açısına Geçme” felsefesinden almıştır.
“Baktığın her şey bakış noktana göre yeniden şekillenmektedir.
O yüzden tek bir noktadan bakmak zorunda değilsin,
Sağa – geç,
Sola,
Yukarı – Aşağı
Sağ çaprazdan bak,
Üst orta
Yeter ki açını değiştir.
Olaylara Bakış Açını değiştirdikçe, her şey yeniden şekilleniyor.
Bu minicik gibi gözüken farkındalık, kocaman dünyaları açan bir şey zaten”
Kitabın Adı TERSTEN PERSPEKTİF / Pavel Florenski
1882 Eflak doğumlu olan Florenski Moskova’da Matematik, Fizik, Felsefe ve Dinbilim okudu. Rus-Ortodoks kilisesi rahipliği yaptı. Rusya Elektrik Kurumu’nda çalıştı. Rusya’nın elektriklendirilmesi projesine katıldı. 1921 – 24 yıllarında Moskova Güzel Sanatlar Akademi’nde sanat yapıtlarında mekan çözümlemesi konulu dersler verdi. Sibirya’ya sürüldü. 30’lu yıllarda kayboldu; 1937’de Leningrad’da öldürüldüğü tahmin edilmektedir.
Kitaptan notlar;
“Perspektif eğitimi, ehlileştirmeden başka bir şey değildir.” Pavel Florenski
Merkezi perspektifin aksine Tersten perspektif, resme bakan gözü tekil ve sabit bir odak noktası olmaktan kurtarıyorsa, okuru farklı özne pozisyonları almaya zorlar ya da en azından bunu amaçlar.
Düşünsel amacı, arı ya da saf sanat dediği şeyi, yani görünmeyenin görünür kılındığı ve göründüğü an görünmezleşmesini betimlemek, onu göz-merkezcil bir iktidardan azade kılarak, payeyi yeniden görünmeyenin kendine vermektir. Çünkü Florenski’ye göre Ortaçağ’ın bitiminden bu yana egemen olan anlayış, gözü dünyanın efendisi konumuna getiren ve ona dünyanın ve bu dünyanın ardında yatan görünmezliğin temsilini bahşeden görüştür; gözü bedenden, retinaya dokunmadan koparan bir dünya algısıdır bu;
Yeniçağ’a özgü görme biçimi derken ilk aşamada kastedilen, kaçınılmaz olarak Merkezi perspektiftir. Resim mekanında neyin önde, neyin arkada ve neyin uzakta neyin yakında olduğunu belirleyen bu sanatsal yöntem, kartezyen egemenliğin uzantısıdır.; onun sayesinde dünya ehlileştirilmekte, karşıdan bakılabilir ve denetlenebilir bir uzama dönüştürülmektedir.
Bir an için gözlerinizi yumun, sonra açın. Gözleriniz sizi merkeze koyan bir tablo serer önünüze; uzaktaki şeyler küçülür, öndeki nesneler arkadakileri kapatır, uzaklaşan yatay çizgiler birbirine yaklaşır. Alışılagelmiş bir algıdır bu. Her insanın böyle gördüğünü kendiliğimizden kabul ederiz. Sanat yapıtından da bu algımızı taklit etmesi beklenir. Pek çok resim bu algımızı bir yasa haline sokarak, nesneleri ve mekanı perspektife uygun olarak temsil eder. Güzel resimde, perspektife uyulmuş mu diye bakarız, ya da çocuklardan daha güzel resim yapmalarını beklerken perspektife uygunluk ararız.
Florenski’nin 1920 tarihli metninin sorguladığı tam da budur. Perspektif ilk anda varsaydığımız kadar “doğal” mı? Bizans ikonalarını ya da Mısır kabartmalarını yapanlar gerçekten perspektifi bilmiyor ya da yapmayı beceremiyorlar mıydı? Perspektif, bir görme biçimi olarak ne zaman, niçin ve nasıl bir yasa haline geldi?
21.yüzyılın başında bu metnin bizler için anlamı ne?
Bakış Açılarını ve imgeleri yeniden düşünmemizi sağlayan Florenski’nin “Tersten Perspektif” kitabını okuyarak tekrar dayatılan perspektif kurallarını sorgulamanızı öneririm. Sonrası çorap söküğü gibi kendi gerçeklerinizi görmenizi sağlayacaktır.
İyi okumalar.